Bülten No: 20 / Biz de Üsküplüyüz
Hem doyasıya tembellik yaptığım, hem açık havada çalıştığım, neresinden tutarsanız tutun rutinimin çok dışında bir Eylül ayı geçirdim.
Sonbahara nihayet kavuştuğumuz, puslu bir Üsküp sabahından merhaba!
Bu ay aşağıdaki konu başlıkları ile ilgili yazdım, istediğinizden başlayabilirsiniz :)
Mural
Çalışma odam
Tembellik hakkı
Aslında Yüzü Güzel
Yeni dönem ve rutinime dönüş
Mural
Üsküp’ün en havalı mahallelerinden biri olan Debar Maalo’da, benim de 5 yıl oturduğum sokağın sonunda, üstteki fotoğrafta gördüğünüz, belediyeye bağlı kültür sanat merkezlerinden biri olan ‘‘Centar Jadro’’ var.
Ağustos ayında, mural için bir açık çağrı yaptılar. Eski sokağıma çizerek ne anlatmak isterim diye düşünürken, burada geçirdiğim 5 yılı doodlelar ile özetlemek fena fikir gibi gelmemeye başladı. Konuyu Üsküp’e yeni taşınan çizer arkadaşım Murat Kalkavan’a açtım. Şehre dair taze izlenimleriyle bana eşlik etmek isteyip istemediğini sordum ve olaylar gelişti…
Oturup uzun bir liste yaptık. Şehre dair gözlemlerimizi, burada karşılaştığımız komik durumları, yemeyi ve içmeyi sevdiğimiz şeyleri, gitmeyi sevdiğimiz yerleri, sokakta sık sık duyduğumuz Makedonca sözleri bir bir listeledik. Çizim tarzı olarak doodleı seçmem burada epey faydalı oldu. Hem listedeki şeylerin doodlelarını çizmek acayip eğlenceliydi, hem tarzlarımızda bir ortaklık yakalamak doodlelar sayesinde epey rahat ve eğlenceli oldu, hem de geçen bültende bahsettiğim çizim tarzı krizimi hafifletmemde bana epey faydası oldu. Win win win!
Murat benden çok daha tecrübeli bir çizer. Bu yüzden onunla çalışmak o kadar kafamı açtı ki! Üstelik çalışma alışkanlıklarımız ve çizim hızlarımız da birbirlerine yakın olduğu için süreç baya su gibi akıp geçti. Tek sıkıntı, masa başında çizmeye alışkın olduğumuz için fiziksel olarak baya yıpranmamız oldu :) Bu yüzden ikinci sabahtan itibaren duvara gitmeden önce kalça esnetme ve postür düzeltme için yoga pratikleri yaptım. Biraz iyi geldi.
Bu arada muralın ismi И ние сме од Скопје / Biz de Üsküplüyüz. Burada yaşayan iki yabancı olarak 50 metrekarelik duvara burayla ilgili bir sürü şey çizip bir de imzamızın üstüne Makedonca ‘‘Biz de Üsküplüyüz’’ yazmak biraz iddialı oldu ama, olsun.
Buralara yolunuz düşerse, şu adrese uğrayıp ziyaret edebilirsiniz.
Açılış gecesinde, konuşmalarımız yapmadan önce poz vermeye çalışırken biz.
Çalışma odam
Az önce bahsettiğim o havalı mahallede, 42 metrekarelik bir dairede yaşadığımız için çalışma alanım salonla mutfak arasındaki 2-3 metrekarelik boşluktu. Üstelik pencereye de epey uzaktı. 5 senede hınca hınç doldurduğum o yarı karanlık boşlukta neler yazıp çizdim, hey gidi…
Yaz başında taşındığımız evimizde artık bir çalışma odam var. Bu fikre alışmam biraz uzun sürmüş olmalı ki, odaya son şeklini verip yerleşebilmem Eylül’ü buldu. Yaz boyunca mutfakla salon arasında çalışmaya devam ettim :))
Bültenin ilk fotoğrafını çalışma masamın önünden çektim. Artık nihayet aydınlık bir çalışma alanım var. Arkamdaki duvara da sevdiğim işleri toparlayıp şöyle bir gallery wall yaptım, online görüşmeler için de güzel bir fon oldu :)
Odayla ilgili daha bir sürü planım var tabii ama zamanla, odayı kullandıkça planlarım şekillenebileceği için acele etmiyorum.
Tembellik hakkı
Bu ay duvar resmi çizmekten ve mobilya monte etmekten tutulan narin vücudumu, bol bol yatarak dinlendirdim. Yatarken de hem bir süredir merakla beklediğim Hasta’yı okudum, hem de Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinin ilk iki kitabını bitirdim. Bir de annemin tavsiyesiyle Manifest izlemeye başladım ki tembellik hakkımın çoğunu sezonlarca dizi izleyip nutella kaşıklayarak harcadım diyebilirim.
Kaybolan O Günler grafik romanını geçen kış okuyup çok sevmiş, hatta bültenlerimden birinde bahsetmiştim. Hasta, yine Timothé Le Boucher’in işi. Kendisi artık resmen favori grafik romancım!
Hasta bir psikolojik gerilim grafik romanı. Hafıza, kimlik, zaman gibi kavramlar çevresinde dönen epey sürükleyici bir hikaye. Üstelik hikayede bu sefer bayıldığım polisiye esintileri de var. Çizimler zaten muazzam. Üstünden azıcık vakit geçse de tekrar okusam!
Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinin kitaplarını ergenliğimde, birçoğunuz gibi, bir çırpıda okuyup bitirmiştim. 20 küsur yıl sonra tekrar okumak epey eğlenceli ve düşündürücü oldu. Ergenliğimde hikayenin ve ana karakter Serra’nın beni sinir eden bazı yönlerini, bu yaşımdan bakınca biraz daha iyi anladım.
Kimsenin kitapla ilgili güzel anılarını parçalamak istemem ama serinin özeti tam bir orta yaşlı elit kadının genç kızlara nasıl yaşamaları ve davranmaları gerektiğini, çok bilmiş baş karakter Serra’nın ağzından aktarması değil de nedir?
Fotoğraflardan göreceğiniz üzere, okurken epey not aldım ve üzerinde konuşmak için sabırsızlanıyorum. Aslında Yüzü Güzel’in Substack sayfasında yakında bununla ilgili bir şeyler duyuracağız. Hala üye olmadıysanız, olunuz :)
Aslında Yüzü Güzel
Derya ile birlikte söylemek istediklerimiz grafik roman, webcomicler ve zineleri aşınca biz de Aslında Yüzü Güzel için bir Substack hesabı açmaya karar verdik. Şimdiden grafik roman çizmek ve karakter tasarlamakla ilgili iki yazı yazdım, yakında paylaşacağız. Derya da grafik roman yazma süreciyle ilgili yazıyor. Bir de yazar-çizer birlikteliğiyle ilgili söylemek istediklerimiz epey birikti. Bomba gibi geliyoruz :)
Geçen sene yeni döneme webcomiclerle giriş yapmıştık. Bu sene dönemi Substack sayfamızla açıyoruz. Yazıp çizdiğimiz tüm mini öyküleri sayfada bir aray topladık. Yenileri gelene kadar iyi eğlenceler :)
Yeni dönem ve rutinime dönüş
Bu hafta İllüstrasyon Kulübü dersleri başlıyor (kayıtları kapatmak üzereyiz, ilgililere duyurulur). Ay içerisinde grafik romanla ilgili yapmayı planladığımız bir-iki şey var. Yeni bir mini proje için hazırlanıyorum. Yılbaşı öncesi birkaç ürün yapma fikrim var ve daha bir sürü şey...
Ekim yoğun geçeceğe benziyor. Yeni döneme tazelenmiş ve dinlenmiş giriyorum. Keyfim yerinde.
Sonraki bültende görüşürüz. Gerçi muhtemelen öncesinde bir-iki yazı paylaşmış olurum :)
Üsküp’ten çok sevgiler,
Belkıs